bütün sermayesini bir işe yatırmak, varını yoğunu tehlikeye atmak.
birlikte
bir arada
mayası iyi olmak Fiil
kabiliyeti olmak.
bir hamlede, bir çırpıda.
All our problems solved in one fell swoop: Sorunlarımız bir çırpıda çözülüverdi.
tek seferde Zarf
bir seferde Zarf
bir kalemde
bir defada Zarf
bir bakıma
özet olarak, (uzun) sözün kısası, kısacası, hulâsai kelâm.
In a word there was no comparison.
gıyaben
yokluğunda Zarf, Hukuk
bir kimsenin gücünün en yüksek noktasında
kanında var
kişiliğinde var
(bir kimsenin) fikrince/kanaatince, … ce.
In my book, he is not to be trusted: Bence (fikrimce,
kanaatimce) ona itimat edilemez.
to be in one's bad book: gözden düşmek, (birisinin) hoşuna gitmemek, itibarını kaybetmek.
He is in the boss's bad book: Patronun gözünden düştü.
to be in one's good book: gözde/itibarda olmak, birisinin gözüne girmek/gözdesi olmak.
sarhoş, ayyaş.
sarhoş iken
birisinin lehinde.
The bank has made an error in your favor.
kendi ilgi alanında
gençliğinin baharında
en parlak/görkemli çağında, en mutlu çağında.
be in one's glory: en mükemmel halinde olmak, fevkalâde
mutlu olmak, hayranlariyle çevrilmiş olmak, şan ve şöhretin zirvesinde olmak.
She was in all her glory, dressed in gold from head to foot.
elinde, uhdesinde, yetkisi dahilinde.
in someone's hands: birisinin uhdesinde/ihtimamı altında.

in good hands: emin/güvenilir ellerde.
gizlice
gizliden gizliye
resmi yetkisine dayanarak
kendi el inde
kendi elinde
birinin nam ve hesabına
haklı olarak, hakkını/yetkisini kullanarak, müstakilen, kendi başına.
possess something in one's own
right: re'sen hak sahibi olmak.
kişisel yetkisiyle, kişisel yetkisine dayanarak
şahsi yetkisiyle
(a) cebinde, avucunda, etkisi/nüfuzu altında.
have someone in one's pocket: birini avucunun içine
almak.
He has the audience in his pocket. (b) sıkı fıkı, içli dışlı, çok samimî.
kıvamında
aklı başı yerinde
öğrencilik günlerinde
boş zamanında
çorapla (ayakkabısız).
olduğu yerde.
The criminal stopped in his tracks when the door opened behind him.
don gömlek
ödev ve görevlerini çalışkanlıkla yapma
kirası birikmiş olmak Fiil
bunamış olmak Fiil
hal ve durumundan memnun olmak Fiil
reşit olmamak Fiil
küçük olmak Fiil
aklı başında olmak Fiil
hayranlığını saklamamak Fiil
giysisi içinde tuhaf durmak Fiil
tahmininde haklı olmak Fiil
canla başla çalışmak Fiil
belleğine çakılmış
yönünü değiştirmek Fiil
tek parti halinde satın almak Fiil
parasını talep etmek Fiil
hayatıni tehlikeye atmak Fiil
ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olmak Fiil
hayatını tehlikeye atmak Fiil
mevkiinde bulunmaya devam etmek Fiil
mevkinde bulunmaya devam etmek Fiil
bir kulağı sağır
hastalıktan veya yaşlılıktan ölmek Fiil
vazife başında ölmek Fiil
feci surette ölmek Fiil
gayrı-tabiî bir şekilde ölmek, (özellikle) asılmak.
masraflarını kısmak Fiil
yaptığı masrafları geri almak Fiil
tehlike karşısında sinmek/pusmak, geri çekilmek, vaz geçmek, pes demek, iddialarından vazgeçmek, sözünü
geri almak, takındığı gururlu tutumdan vazgeçmek.
dikmek Fiil
kaygısız
gönlü rahat
işinde verim
işinde verim
hafızasına çakmak
hafızasına sokulmuş
konuşmasında belirtmek Fiil
defterine kaydetmek Fiil
muhakemesinde yanılmak Fiil
vazifesini yapmamak Fiil
görevini ihmal etmek Fiil
taahhütlerini yerine getirmemek Fiil
girişimlerinde başarısız olmak Fiil
ümitleri boşa çıkmak Fiil
amacını gerçekleştirmemek Fiil
taahhütlerini yerine getirmemek Fiil
görevleri arasında olmak Fiil
övünülecek başarı
tam nedenini bilmeden kuvvetle hissetmek Fiil
ikbal hırsı olma
azarlama, paylama, çıkışma, zılgıt.
ceplerinin içini dışarı çıkarmak Fiil
bir kimsenin eğitimindeki eksiklik
canını sıkmak, başının etini yemek.
bir işi üzerine almak Fiil
yoluna/karşısına çıkmak.
adını listeye yazdırmak Fiil
adını kaydettirmek Fiil
istifasını vermek Fiil
adam kullanmak Fiil
(a) çok korkmak, ödü kopmak, (b) meyus olmak, fütur getirmek.
yüreği ağzına gelmek, ödü kopmak, çok endişeli/üzüntülü olmak.
işini sevmek Fiil
gönlü iş inde olmak Fiil
birinin yakasına yapışmak Fiil
kazanacağından emin olmak Fiil
kendine hâkim olmak Fiil
kendini tamamen işine vermiş
dersleri düzelmek Fiil
hesabına katmak Fiil
hesabına katmak Fiil
elini oyundan çekmemek Fiil
görevlerinde ihmalkârlık
vasiyetname bırakmak Fiil
korkunç yalanlar söylemek Fiil
palavra sıkmak Fiil
üzüntü, huzursuzluk, vicdan azabı.
yeni hayatını zevkü sefa içinde geçirmek Fiil
tasarruflarında büyük delik açmak Fiil
(haklar) bir kişide toplamak Fiil
oyun fişleri karşılığında para almak Fiil
azimle derslerine çalışmak Fiil
fikrinde ısrar etmek Fiil
(a) kemerleri sıkmak: müşkülât/sıkıntı/zaruret ve sefalete sabırla katlanmak, (b) masrafları kısmak,
tutumlu davranmak.
They were urged to tighten their belts for the war effort. In a period of unemployment a lot of people must learn to tighten their belts.
yaptığı masrafları almak Fiil
daha dikkatli olmak Fiil
tehlike karşısında sinmek/pusmak, geri çekilmek, vaz geçmek, pes demek, iddialarından vazgeçmek, sözünü
geri almak, takındığı gururlu tutumdan vazgeçmek.
pot kırmak, gaf yapmak, çam devirmek.
elini cebine atmak Fiil
keseyi açmak Fiil
elini (para için) cebine atmak Fiil
tükürdüğünü yalamak Fiil
korkudan tir tir titremek Fiil
kafadan hesap etmek Fiil
kafasından hesaplamak Fiil
davasını kazanmak Fiil
(US) davasını kazanmak Fiil
zihninde tutmak Fiil
faturayı göndermek Fiil
masraf pusulalarını takdim etmek Fiil
kartvizitini göndermek Fiil
birine geldiğini haber verdirmek Fiil
istifasını vermek Fiil
öfkeden zangır zangır titremek Fiil
korkudan titremek Fiil
bir şeyden üçbuçuk atmak Fiil
kendi eliyle imzalamak Fiil
dilbilgisi yanlışı yapmak Fiil
birini memnun etmek için düşündüğünden başka türlü ağız kullanmak Fiil
şaka yollu konuşmak Fiil
hoşlanmamak, tahammül edememek, nefret etmek, tiksinmek, midesi(ni) bulan(dır)mak.
It stuck in my
craw: Ondan hoşlanmadım/tiksindim.
kursağında kalmak, gücüne gitmek, ağır gelmek, hazmedememek.
It stuck in my gizzard: Hazmedemedim/gücüme
gitti/bana ağır geldi.
dili varmamak, bir türlü söyleyememek, söylenmesi güç olmak, boğazında düğümlenip kalmak.
The words
of sympathy stuck in her throat: Nasıl başsağlığı dileyeceğini bilemiyordu.
dili dolaşmak Fiil
amacını gerçekleştirmek Fiil
kendi adına dava açmak Fiil
kucaklamak Fiil
hizmetinde olmak Fiil
hizmetine almak Fiil
daima ölümle karşı karşıya olmak, ölüm tehlikesine maruz bulunmak, kelleyi koltuğa almak.
kellesini koltuğuna almak.
idareyi eline almak Fiil
sayıklamak.
yenilgiyi/mağlûbiyeti kabul etmek, pes demek, vazgeçmek.
meydan okumak, hakaret etmek.
aletlerini teslim etmek Fiil
biletini kapıda kontrolöre vermek Fiil
uykuda gezmek.
kararsız olmak Fiil
yarım ağızla, âdet yerini bulsun diye, ciddiyetten/samimiyetten uzak, yapmacık bir eda ile.
birinin bildiği çevrede bulunmak Fiil
eli alışmak, usta olmak.
bir ayağı hapiste olmak Fiil
iyi nişancı olmak Fiil
kısaca, açıkça, kolay anlaşılacak şekilde.
I will explain it in words of one syllable: Bunu açıkça izah edeceğim.
formunu bozmamak Fiil
pratiğini kaybetmemek Fiil
alışkanlığını/melekesini kaybetmemek.
He tried to keep his hand in at tennis by playing a little at least once a week. Fiil
kozlarını elinde tutmak Fiil
işlerini tam bir düzen içinde bırakmak Fiil
kır kesiminde yerleşmek Fiil
bir ayağı mezarda
… için hayal kırıklığı, üzülecek şey.
If she wins the case, it'll be one in the eye for George; he hates women lawyers.
yüz kişide bir kişi
kişinin hayattaki amacı
bütün ticaret kredilerini bir hesaba ödemek Fiil
(birine/bir şeye) bel bağlamak, sonsuz güveni olmak, tamamıyla güvenmek/inanmak/itimat etmek.
burnunu sokmak Fiil
istenilmediği yerde işe karışmak Fiil
(a) gelip çatmak, (istenmeyen durum) gelmesi/vukuu yakın olmak, kaçınılmaz olmak.
Disasterstareed
me in the face: felaket gelip çattı. (b) gözünün önünde/burnunun dibinde olmak.
Your key is staring you in the face: Anahtarın gözünün önünde (duruyor).
burnunu sokmak Fiil
işini bitirip teslim etmek Fiil